KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yaşasaydı da dün doğum günü olan Nazım Hikmet anlatsaydı vatan sevdası ne demek. Hani şu Komünistler Moskova'ya. diyerek Rusya'ya gitmek zorunda bıraktığımız; Türkiye'nin en milliyetçi partisinin liderinin kendisinden şiirler okumaya başladığı ve bugünlerde eski Genelkurmay Başkanımızın hapishaneden şiirlerini okuduğu Nazım Hikmet
Şimdi ben büyük haksızlığa uğramış bu yurtsever şairimizden bir şiirle konuşmamı bitireceğim. Onun, bugünleri en iyi şekilde anlatan ünlü Vatan Haini. şiirini okumanın tam zamanı ama sizin deyiminizle, yıllardır bir kumpasa getirilerek haksızca Silivri ve diğer zulümhanelere yatırılan, çile çektirilen yurtseverlerimiz için başka bir şiirini adayacağım:
Bugün Pazar.Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.Ve ömrümde ilk defa gökyüzününBu kadar benden uzakBu kadar maviBu kadar geniş olduğuna şaşarakKımıldamadan durdum.Sonra saygıyla toprağa oturdum,Dayadım sırtımı duvara.Bu anda ne düşmek dalgalara,Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.Toprak, güneş ve ben...Bahtiyarım...
Teşekkür ederim.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçen hafta, henüz 28 yaşındayken polisler tarafından vahşice dövülerek öldürülen Metin Göktepe'nin ölümünün 18'inci yıl dönümüydü ve katilleri hâlâ bulunamadı. Birkaç gün sonra da gazetesinin önünde suikasta uğrayan Hrant Dink'i anacağız. Ancak burada bir iki noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum. Dink cinayetinin kilit isimlerinden biri daha yeni verdiği ifadesinde polisleri işaret ederek cinayeti örgütlemekle suçlamıştır. Bu ve buna benzer birçok cinayette düğüm çözülmedikçe, gerçek failler korundukça devlet tetikçileri yakalasa bile faili meçhuller devam edecektir.
Hükûmet bu halka bir söz vermiştir. Hükûmet Faili meçhulleri çözeceğiz. sözünün altında kalmış, kendi döneminde gerçekleşen Dink suikastını dahi çözmeyi başaramamıştır.
Bugün, 19 yaşındayken sivil polislerce linç edilen Ali İsmail Korkmaz'ın davası da aynı akıbete sürüklenmeye çalışılmaktadır. Buna asla izin vermeyeceğimizi de belirtmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçen hafta, Pozantı'da 2012'de işkence gören çocuklar, beş yıldızlı otel modunda diye Sincan'daki çocuk cezaevine alındı. Alınan çocuklar oradan, daha sonra yine işkenceler görerek, Maltepe Cezaevine gönderildi, Şakran Cezaevine gönderildi. Orada da çok kötü durumda olduklarına dair bildiriler var, hem Çağdaş Avukatlar Derneğinin hem İnsan Hakları Derneğinin bu konudaki şikâyetleri var.
Bir yandan da Amerika'da bursla çocuk okutan Başbakanımızın çocuğu, Türkiye'de resmî, yasal, savcılığın istemiş olduğu bir ifade vermekten bile imtina ediyor, bir ifade vermeye bile gitmiyor. Çocuklar arasında bu kadar ayrım yapmayı nasıl içinize sindiriyorsunuz? Çocuklar hepimizin çocukları, hepimizin geleceği. O anlamda, ayrım yapılmaması gerektiğini, ülkede bu adaletsizliğe son verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz yıl Türkiye açısından tam bir dram yılıydı. En önemli dram, Gezi'de vahşice öldürülen gençlerimizdi. Bu gençlerin arkalarında gözü yaşlı, acılı anneler, babalar bırakıldı. Acıları o kadar derindi ki Mehmet Ayvalıtaş'ın sevgili annesi Fadime Ana'mız, bu acıya dayanamadı ve vefat etti. Yine, Roboski Uludere'de kim vurduya giden gençlerimizden birkaçının annesi ölümünün ikinci yıl dönümünde acıya dayanamadı ve vefat etti. Onlara rahmet diliyorum.
Bir de bugünlerde oğullarını polise vermeye, onun için yollamaya bile kıyamayan babalar var. Onlarınki de evlat, Başbakanımızınki de evlat. Bu acıya ortaklığımızı söylemek istiyorum.
Ayrıca beş yıldır zulümhanede tutulan yurtseverlerin çocukları, ayda bir kere, on dakika görüşebilirken bazı Ben tanırım, iyi çocuktur. diye arkaları sıvazlananlar her gün görüşmektedirler. Bunun da bir hukuk devletinde nasıl olduğunu öğrenmek istiyorum, halkımızın da bunu öğrenmesini istiyorum.
Teşekkür ederim.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 2'nci madde üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum.
İki hafta sonra bir yılı daha geride bırakacağız. Gündemdeki gelişmeler, yeni yılın birçok kişi için büyük değişiklikler getireceğini şimdiden göstermekte. Biz CHP olarak bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da halk ve hak için çalışmaya devam edeceğiz.
Şimdi, sizlere AKP'nin belli başlı icraatlarını sürem dâhilinde anlatmaya çalışacağım. "Edep yahu!" dediniz, daha önce de kadın gazetecilere varıncaya dek birçok kez ağır hakaretlerde bulunan vekilinize edebi öğretemediniz hatta özendirdiniz, hep yenilerine sebep oldunuz. Bir yandan, kendinize gemicikler alırken diğer yandan 300 bin öğretmenin atama beklediği Öğretmenler Günü'nde, alay eder gibi bir gemi maketi dağıttınız. İktidara geldiğiniz günden beri kıyafet değiştirir gibi sınav sistemini değiştirip yapboz tahtasına çevirdiniz, çocukların ve gençlerin istikbaliyle oynadınız. 2002'den bu yana eğitimde 5 bakan değişti. 5'i de farklı sınavlardan müfredata bir sürü değişiklik getirdi. Eğitimde bugüne değin emsali görülmemiş 15 temel değişiklik yapıldı. Okul öncesinden ortaöğretime kaos ortamı oluştu. Son on bir yılda öğrencilerin başına gelenler hiçbir iktidar döneminde gelmedi. Ortaöğretime geçiş sınavı olan LGS gitti, yerine OKS geldi. Olmadı, OKS gitti, SBS geldi. Olmadı, üç aşamalı SBS kalktı, SBS tek sınav olarak uygulanmaya başladı. O da olmadı, SBS gitti, merkezî ortak sınavlar getirildi.
Gelelim üniversiteye. Üniversiteye giriş sınavları iki aşamalı oldu. ÖSS kalktı, YGS ve LYS geldi. Katsayı uygulaması bir kalktı, bir daha geldi, sonra bir daha kalktı. Ortaöğrenim başarı puanı uygulanmaya başladı, haksız rekabet ortamı yaratıldı.
Anadolu liseleri iğdiş edildi. Türkiye genelinde 1.953 genel lise Anadolu lisesine dönüştürüldü. Türk eğitim sistemi 4+4+4 ucubesiyle tanıştı. Apar topar, yangından mal kaçırırcasına, bilim adamlarının, eğitim uzmanlarının, sendikaların görüşü dikkate alınmaksızın dert yasası olarak getirildi. Bu çocuklar deneme tahtasıydı ya nasılsa! Önce, altmış altı aylık çocuklarını okula göndermek istemeyenlerin evlatları geri zekâlı ilan edildi. Sonra baktınız, sistem sizin hatalarını tolere edemeyecek kadar yanlış çıkınca geri adım attınız. Yüzlerce okulu imam hatibe dönüştürdünüz, normal okul tercihini zorlaştırdınız. Sizin bir dediğiniz bir dediğinizi tutmadı. Dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek için elinizden geleni yaptınız. Son olarak dershaneleri hedef aldınız. Sanki eğitim sisteminin tüm aksaklıklarını çözmüş gibi çocukların geleceğini bir siyasi malzeme yapmaktan da geri durmadınız.
Derslik sayısıyla övünen kişilere şu soruyu sormak istiyorum: İstanbul'da valiliğin açıklaması var. 300 binin üzerinde, okuma yazma bilmeyen bir grup var. Türkiye genelinde 2 milyondan fazla kadın okuma yazma dahi bilmiyor. Bunları niye konuşmuyorsunuz millî eğitimde yaptığınız atakları söylerken?
Sağlıkta geçici çözümlerle göz boyadınız. Sağlık personelinin sıkıntılarını sormadınız. Şu anda en mutsuz çalışanlar grubu sağlık personeli. Hekime yönelik şiddet olayları artarken yine çalışanları suçladınız, geçici çözümler üretmeye çalıştınız.
Bugün Anadolu'da, kırsalda görev yapan doktor, ebe, hemşire ve diğer sağlık çalışanlarının uğradığı hakaret ve psikolojik baskıların haddi hesabı yoktur. Darp, yaralama, hatta ölümle sonuçlanan şiddet olayları, her geçen gün artış göstermektedir. Sağlık çalışanlarının şiddet olaylarını bildirmesi için hizmete giren Beyaz Kod verilerine göre, hastanelerde sağlık çalışanlarına yönelik fiziksel saldırılar, 2013'ün ilk altı ayında yüzde 7 artış göstermiştir. Üstelik bu veriler, sizin iğdiş etmeye çalıştığınız meslek odalarının değil, bizzat sizin bünyenizde faaliyet gösteren bir birimin açıkladığı rakamlardır.
İstanbul'da yeşil alanların tamamına göz koydunuz. 16:9 konutlarını yapan yandaşa küser gibi davranıp ama yanındaki tank fabrikasının arsasını aynı imara açtınız.
Bugün ülkenin en büyük sorunları işsizlik, hayat pahalılığı, ulusal güvenlik ve terör üzerine inşa edildiği hâlde bunları görmemezlikten geldiniz, sadece türban üstüne, camilerin ahır olması üstüne bir politika güttünüz.
Emekliler çocuklarına muhtaç hâle getirildi. Emeklilerden her gün imdat çığlıkları yükselmesine sebep oldunuz.
Tüm uyarılarımıza rağmen eksiklikleriyle çıkardığınız İntibak Yasası maaşlar arasında uçuruma neden oldu.
Sosyal adaletsizlikler yarattınız. 2000'den sonra emekli olanları süründürdünüz. Yakınlarınız, rahat evlerinde, gemiciklerinde, holding koltuklarında ihalelerin peşinde koşarken, evlerine para sayla makinesi alırken; görmezden geldiğiniz ve belli ki küçümsediğiniz birkaç 100 TL'nin, bir emeklinin katkı payı, ilaç parası, aş parası, geçim parası olduğunu bilemediniz çünkü siz halktan kopuktunuz. Siz, öğretmek yerine biat kültürünü yerleştirmeyi, yardım etmek yerine muhtaç etmeyi, onlara yardımlar götürmeyi tercih ettiniz.
Bir bakanınız 800 lirayla bir ailenin aslanlar gibi geçinebileceğini buralardan söyleme cesaretinde bulundu.
Engellileri hiçi saydınız. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde engellilere tüm yaşam alanlarında tek başına hayatını idame ettirebilecek sosyoekonomik imkânlar yıllar öncesinde sağlanabilmişken siz, çıkardığınız yasaları dahi uygulayamadınız. "Engellilerden öğretmen olmaz." diyen bir millî eğitim bakanı, "Görmediğiniz hâlde sana iş vermişiz." diyen sağlık bakanı, "Sizi adam yerine koyduk." diyen bir milletvekili varken aksi de olamazdı zaten.
Avrupa'nın en genç nüfuslu ülkesi olmamıza rağmen gençliğe bir türlü kulak vermediniz. Milyonlarcası sokağa döküldü. Sizin açıkladığınız rakamlarla bu 3,5 milyon kişiydi. Başka ülkelere akıl satarken, Orta Doğu'yu nizam ederken bu vatanın geleceğini gençlerin inşa edeceğini görmezden, duymazdan, bilmezden geldiniz. "Ayyaş" dediniz, "çapulcu" dediniz, "Camide içki içtiler." iftiraları atmaktan geri durmadınız. Bu pırıl pırıl, yarının işleyen beyinleri, aydınlık yüzleri olan gençleri en büyük rant malzemenize alet ederek türbanlı bir kadının üzerine saldırdıklarını, çocuğunu iğrenç bir şekilde taciz ettiklerini söyleyecek kadar iler gittiniz. Son cami fantezinize ise tabanınızı bile inandıramadınız. Bir bakanınız, camide öpüşenler olduğunu söyleme cesaretini gösterdi. Sanıyorum kendi fantezisiydi.
Siz sokağın sesini, gençlerin fikrini değil, fikri ve zikri olmayan, sadece sizi alkışlayan insanları dinlemeyi tercih ettiniz. Siz kendi gençlerinize misilleme yapıp mitingler düzenlediniz. Ve yine siz kendi gençlerinizi copladınız, gazladınız, püskürttünüz ve öldürdünüz. Esma'ya haklı olarak ağladınız, ölen 7 gencimize rahmet bile dilemediniz. Gözlerini çıkarttığınız 14 gencimize geçmiş olsun bile demediniz. Hâlâ da Gezi olaylarına katılanların peşinde onları gözaltına almanın peşindesiniz. Siz dindar nesil hayaliyle öğrencilerin sözde ebeveynliğine soyunarak evlerini, yurtlarını siyasete malzeme ettiniz. Bu ülkenin vatandaşlarını ayrıştırmak için elinizden geleni yaptınız. Türkiye'nin tamamının yöneticisi olduğunuzu unuttunuz. "Benim yüzde ellim" dediniz. Sokağa dökerim diye tehdit ederken kürsülerden demokrasi ve ifade özgürlüğü naraları atmayı da ihmal etmediniz. Darbe, darbe, darbe diyerek ülkenin en yurtsever aydınlarının, askerlerinin, en itibarlı kişilerinin evlerini sabah 5'te medyayla birlikte bastınız. Sevinç naraları attınız. Şimdi ise bu işler yapılırken, altınız oyulurken "Komplo var." diyorsunuz.
Siz bu ülkede ekonomiyi de sadece kendiniz için işlettiniz. Bir yandan dolaylı vergilerle toplumun ümüğünü sıkarken, bütçenin bütün yükünü ÖTV ve KDV üzerinden halkın, emekçinin sırtına yüklerken diğer yandan sermaye gruplarınızın hileli işlerine göz yumarak veya destek olarak büyüttünüz. Özellikle de geçimin zaten zor olduğu büyük şehirlerde adım başı AVM açarak küçük esnafı bitirme noktasına getirdiniz. Gözünüzü rant bürüdüğü için küçük esnafın, mahalle bakkalının, terzinin, züccaciyecinin sıkıntısını nasıl çözeriz dahi demediniz.
"Siyasete yırtık ayakkabıyla girdik." dediniz, ayakkabı kutularınızda milyonlarca dolar buldunuz. On bir yıl sonunda altı delik ayakkabısıyla, yerde, katledilmiş yatan Hrant Dink ve milyonlarca yoksulu gördük. Siz bu ülkenin gencinin, yaşlısının, işçisinin, emekçisinin, doktorunun, mühendisinin, öğrencisinin, öğretmeninin, kısaca tüm kesimlerinin günahına girdiniz. Gün gelecek, yaptıklarınızın hepsinin hesabını toplum önünde, sandıkta vereceksiniz. Unutmayın ki zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü hiçbir şey yoktur.
Saygılarımla.
KADİR GÖKMEN ÖGÜT (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Az önce, 3,5 milyon Geziciye "yağmacı" diyen AKP milletvekiliyle benzer sözleri, İTÜ Bölüm Başkanı da söylemişti, o ne demişti? "Üç beş eylemci, çapulcu değil; Yahudi, Ermeni ve Rum, özünde ahmakların bileşeni bir grubun isyancıları ile dünden yarına kavgamız olacaktır. Yahudi, Ermeni ve Rum'sanız Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyorum. Lütfen, soyunuzu araştırın." Defalarca konuştuğumuz hâlde bu nefret söylemine soruşturma bile açılmadı, sayenizde yerinde duruyor aslanlar gibi. O da, milletvekili de haklı çünkü Başbakanı "Camide içki içtiler, başörtülü bacımıza saldırdılar. İspat edeceğim, kayıtlar var." dedi, aylar geçti bir şey yok. "Öyle bir şey olmadı." diyen müezzine soruşturma açıldı, tayini çıkarıldı. Yetmedi, bakanları inanılmaz bir cami fantezisi kurarak "Camide öpüştüler." dedi. Eh, bu arkadaşın da Başbakanın, bakanın arkasından gitmesi kadar doğal bir şey yok, varlığının sebebini reddedecek hâli yok.
Asıl yağmacılar, dün hazineyi 25 milyar dolar zarar ettirenlerdir.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Maraş katliamı, sadece Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin de en büyük utanç tablolarından biridir, sözün de insanlığın da bittiği noktadır. İnsanları inançları uğruna çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden katletmek gerici zihniyetin ne denli tehlikeli olduğunun ve neler yapabileceğinin en büyük göstergesidir.
Maraş sokaklarından oluk oluk kan akarken bu katliam ona tanık olan, bilen, izleyen milyonların belleğine kazınmıştır. Tarih içinde unutturulmak istense de bu menfur olay hafızalarda hep taze kalmalıdır. Zira başka Maraşların, Sivasların yaşanmaması adına yönlendirilmiş nefretin neler yapabileceğini görmek, anlamak ve anlatmak gerekmektedir.
Yedi gün süren ve yüzlerce Alevinin katledildiği olayların başlangıcının yıl dönümünde katliamın tüm mağdurlarını bir kez daha rahmetle anıyorum, yakınlarına tekrar başsağlığı diliyorum, ülkemizin böyle bir katliamla bir daha karşı karşıya kalmamasını diliyorum.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Son günlerde ortaya çıkarılan yolsuzluk haberlerini hep birlikte ibretle izliyoruz. Bunun karşılığında iktidar bunu "uluslararası komplo" olarak nitelendiriyor. Halbuki aynı operasyonlar Profesör Türkan Saylan'a, yurtsever askerlere yapılırken darbe çığlıkları atılıyordu. O zaman da söylemiştik, "Büyük bir operasyon var." Dedik, Türkiye'nin aydınlarının ve yurtseverlerinin değersizleştirilmeye çalışıldığını söyledik. Kurunun yanında yaşın da yanabileceğini söylediniz. Halbuki darbecilerle yurtseverleri ayırmış olsaydık bugünlere gelmeyecektik; o rektörler, o profesörler, o askerler bugün suçsuz yere hapislerde yatmamış olacaktı. Kuddusi Okkır'dan, Türkan Saylan'dan, "İyi oldu." diyen arkadaşların bir özür dilemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu komplo varsa hep birlikte uluslararası komploya karşı milletçe direnelim diyorum, teşekkür ediyorum.
Meclisin bunu araştırmasını istiyorum.
Teşekkürler.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Sayın Bakanım, sağlık mensupları, bildiğiniz gibi maaşları en düşük çalışanlardır. Ek birtakım ödemelerle yaşam şartları biraz yükseltilmiştir ama ek ödemeler özlük haklarına yansımamaktadır. Bu da emeklilikte ciddi ekonomik zorluklar çekmelerine sebep olmaktadır. Kırk bir yıllık bir uzman doktor emekli olduğunda 1.700-1.800 lira almaktadır. Büyük ekonomik zorluklar ailevi olarak da sosyal sıkıntılara yol açmaktadır.
Bunun yanı sıra haberlerde, gazetelerde, 2014 yılından itibaren göz ve diş konusunda devletin artık ödeme yapmayacağına dair birtakım haberler duyduk. Bu haberlerin ne kadar olduğunu bilemiyoruz ama haberlerde gördüğümüz kadarıyla da çok ayrıntı var ve sonuçta da özel sigorta sistemiyle, tamamlayıcı sigortayla bunların tamamlanacağı söyleniyor. Bu da halka yeni bir yük getirecektir. Özellikle diş ve gözde halkın sağlığı konusunda çok önemli problemler yattığını söylemek istiyorum.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımız yerinde, az önce Savunma Bakanı vardı, onun için, ona yönlendireceğim bir sorumuz var, kusura bakmayınız Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, vekiliniz, yani Genel Başkan Yardımcınız, 2 numaranız, partinin 2 numarası Numan Kurtulmuş, televizyonda, herkesin gözü önünde "Bedelli askerlik çıkacak." diyor, milyonlarca genci ve aileyi umutlandırıyor fakat daha sonra, Savunma Bakanı "Böyle bir şey yok." diyor. Hanginiz doğru söylüyorsunuz? Tam kararınız nedir? Bu kadar gencin ve ailenin umutlarını kırmaya hakkınız var mıdır?
Döneminizde 1.036 asker intihar etmiştir. Sadece geçen on beş günde 7 astsubay intihar etmiştir. Sebebi araştırılmış mıdır? Ordumuzun bel kemiği astsubaylarımızın ekonomik, sosyal ve psikolojik durumları araştırılmış mıdır? 25 bin uzman jandarmanın ek göstergelerini düzeltecek misiniz? Orduevlerinden yararlandıracak mısınız? Okulda geçen süreler sosyal güvenceye alınacak mıdır?