Adalette AKP'nin Çifte Standartları

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 98. Birleşim

05/Haziran/2014

05/Haziran/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yine ülkemizdeki adalet sistemiyle ilgili yeni kanun maddeleri üzerinde konuşuyoruz. İktidar her zamanki gibi kendi işine gelen, o gün ihtiyacı neyse onunla ilgili kanun değişikliklerine gidiyor.

Bakın Adalet Bakanı Bozdağ 24 Mart 2011 günü yapılan oturumda neler söylemiş: "Hepimiz diyoruz ki: 'Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.' Kural bu, hepimiz bunu biliyoruz ama bir şeyi daha görüyoruz: Bu kürsüler sanki mahkeme salonu. Türkiye'de suçları soruşturmakla görevli cumhuriyet savcıları suçlu, haklarında herhangi bir iddia bulunan ve soruşturmaya konu olan kişilerin hepsi savcılar tarafından zorla suçlanan insanlar. Burada bir yargılama ve mahkûmiyet yapılıyor." diyor ama aynı Bakan bugün HSYK'nın incelemeye gerek görmediği ama bence de incelemesi gereken Ergenekon hâkimleri ve Savcı Öz hakkında "İnceleme talimatı verdim." diyor. 2011'deki konuşması mı doğru, bu mu doğru? Hangisi emir verme ve talimat verme üzerine?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - O cümle bana ait değil Sayın Gökmen, o basının yazdığı.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (Devamla) - Peki. Ben bu gazeteden aldığım için veya herhangi bir tekzip olmadığı için aradım.

Sayın Bakan aynı konuşmasında başka şeyler de söylüyor. Bir başka şey diyor: "Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin millî ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şeyi açık, devletin denetimi, gözetimi altında açık, her şeyi göz önünde olan, yapılan hizmetlere baktığınızda siz buna herhangi bir savcının iddiası, mahkûmiyet kararı olmayan birine 'çete' diye itham ederseniz ona karşı da büyük bir haksızlık yaparsınız. Kendi de burada yok ama -gelsin istiyorlar ya şimdi- çeteden yargılananları, çete iddiasıyla soruşturulanları, kovuşturulanları, demokrasiye darbe vurmak isnat ve iddialarıyla yargılananları milletvekili olmak için Meclise taşıma gayreti içerisinde olurken, temiz insanları 'çete' diye suçlamak kabul edilemez." Ve AKP'nin bütün sıralarından alkışlar.

O suçladıkları milletvekili arkadaşlarımız onurla bizim yanımızdalar, onurla, Sayın Alan dışında, hepsi yanımızdalar. Yakında Alan'ın da yanımızda olacağını düşünüyoruz ama sizin bu sevdiğiniz, bu milletvekillerini içeri attıran çete için o gün "çete" diyenler "Haksızlık yapıyor, böyle bir gruba, Fetullah Gülen Hoca'ya bunlar yapılıyor." diye neler konuştuğunuzu bu tutanaklarda görüyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunun gibi onlarca çelişki sayabiliriz. Geçen hafta Mavi Marmara'nın yıl dönümü ve Ayasofya'nın cami olabilmesi için sizce yasal olmayan miting alanlarında yapılan mitinglere izin verilirken Gezi'de, 1 Mayıs'ta tamamen barışçı gösterilere yüzlerce TOMA ve 25 bin polisle en acımasız bir şekilde müdahale etmeniz örnektir. Bu vahşeti uygulayan polislere bile yaptıklarını az görerek "Nasıl sabrediyorsunuz?" diyebilmektesiniz. Gezi'de, 1 Mayıs'ta gözaltına alınan, içinde çocukların da olduğu yüzlerce gencimize kolları bükülerek, ters kelepçe yapılarak, aç bırakılarak, tuvalete götürülmeyerek, onurları kıracak şekilde üst araması yapılarak, zamanında savcılık ifadesi alınmayarak her türlü işkence yapılırken; cumhuriyetten nefret eden, tekrar Osmanlı hayalleri gören yandaşlarınıza gösterdiğiniz müsamaha manidardır. "Geziciler baş örtülü bacımıza saldırdılar." yalanını söylerken Hopa'da, Erzurum'da, Karadeniz'de baş örtülü bacılarımıza yapılan işkenceyi görmezden gelmektesiniz. Hükûmetin başı "Başbakana yuh çekersen tokadı yersin." diyebilmekte, basın danışmanı polislerin arasındaki bir çocuğu tekmeleyebilmekte, adaleti kendi uygulamaya çalışmakta ama Gezi'de vahşice öldürülen 14 yaşındaki Berkin Elvan'ın annesini yandaşlarına yuhalatabilmektedirler. Balyozdan, Ergenekon'dan zulümhanelerde zulüm çeken yurtseverler yeniden yargılama beklerken, Hükûmetin başı "Bizim suçumuz yok, kumpas var." derken Hükûmet bu hafta yeniden yargılama için formül bulamadıklarını açıklamış, bunların tüm umutlarını yakmıştır.

Değerli arkadaşlarım, tüm zulümhanelerde yatanlar ve Türkiye açık hava hapishanelerindeki vatandaşlarımız için, ölüm yıl dönümünde Ahmet Arif'in şu şiirini okumak istiyorum:

"Haberin var mı taş duvar?

Demir kapı, kör pencere,

Yastığım, ranzam, zincirim,

Uğrunda ölümlere gidip geldiğim

Zulamdaki mahzun resim.

Görüşmecim yeşil soğan göndermiş

Karanfil kokuyor cigaram

Dağlarına bahar gelmiş memleketimin."

Memleketimin dağlarına bahar geleceği günlerin özlemiyle hepinize saygılar sunuyorum.

Kızılay İstanbul Şube Başkanı Derhal İstifa Etmeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 94. Birleşim

28/Mayıs/2014

28/Mayıs/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kızılay'ın İstanbul Şube Başkanı İlhami Yıldırım Twitter hesabından Okmeydanı Cemevi'nin bahçesinde vurularak hayatını kaybeden Uğur Kurt'un ölümüne tepki gösterenlere ağır hakaretler içeren sözler yazmış ve yazdıkları büyük tepki toplamıştır. Türk Kızılay'ı vizyon ve misyonu gereği tarafsız, adilane ve insani yardım yapması gereken bir yardım kuruluşudur. Uluslararası platformlarda nice önemli görevler üstlenen kurumun kendi yöneticisinin akıl almaz açıklamalarının cevabını kamuoyuna vermek zorundadır. Yıldırım neden hemen görevden alınmamıştır? Şu bilinsin ki: Bu halk tıpkı Gezi'de olduğu gibi, susmayacaktır. Haksızlıklar karşısında susan, tarif ettiği gibi, hayvan olabilir. Bir yandan da hâkim zihniyetin halkı nasıl gördüğünü gösterdiği için Yıldırım'a teşekkür etmek gerektiğini düşünüyorum, bir an önce de istifa etmesi gerektiğini bir daha vurguluyorum.

Teşekkür ederim.

Gezi Direniştir

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 93. Birleşim

27/Mayıs/2014

27/Mayıs/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - 27 Mayıs ve diğer darbeleri hep birlikte lanetleyelim ama bir yıl önce başlayan ve tüm yurtta halkın sahip çıktığı Gezi gibi direnişleri de “Darbe” diye yaftalamayalım, darbeleri hafifletmeyelim, direnişin yerini ayrı koyalım.

Teşekkür ediyorum.

Cumartesi Anneleri 19 Yildir Evlatlarini Bekliyor

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 93. Birleşim

27/Mayıs/2014

27/Mayıs/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün, 95'ten bu yana, her cumartesi günü Galatasaray Meydanı'nda toplanarak göz altında kaybolan yakınlarını ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban giden eşlerini, çocuklarını, babalarını ve onların faillerini arayan annelerin örgütlü bekleyişinin 19'uncu yıl dönümüdür. İçleri yanan bu insanların bazıları on dokuz yıldır her hafta aynı yerde buluşup, ellerinde evlatlarının fotoğrafıyla, yılmadan kendilerini yaşatan o umuda sarılarak beklerler. Tüm Cumartesi Annelerine saygılarımı sunuyor, kayıplarının bir an önce bulunup, gözlerindeki yaşların dindirildiği günlerin gelmesini bekliyorum.

Teşekkür ediyorum.

Hükümetin Yanlış Sağlık Politikalarını T.B.M.M.'de Dile Getirdim

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 63. Birleşim

18/Şubat/2014

18/Şubat/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Değerli milletvekilleri, yine, içi doldurulmamış, keyfiyet esasına dayalı bir torba yasayla karşı karşıyayız. Gerek partimin gerekse diğer muhalefet partilerinin görüşü, halkın temsilcilerinin fikirleri hiçe sayılarak hazırlanan bu yasa asla halkın yararına olmayacaktır. Komisyonlara da sunulan tekliflerimiz bir bir reddedilmektedir.

Şimdi, bu tasarıyla Biruni Üniversitesine 6 adet fakülte kuruluyor. Bunlardan biri de diş hekimliği fakültesi. Bakınız, ben bir diş hekimi olarak mesleğimizin ve meslektaşlarımızın sorunlarını defalarca dile getirmeye çalıştım. Avrupa Birliği normlarına erişeceğiz diye inanılmaz derecede fakülte açılmaktadır. Şu anda 54 tane diş hekimliği fakültesi bulunmaktadır fakat öğretim üyesine ulaşılamamaktadır. Yıllık mezun sayımız 2.500'dür. Zaten, muayenehanelerden hizmet alımıyla ilgili Hükûmetin bir çalışması yokken bu alana yeni fakülteler açmak işsiz diş hekimleri yaratmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Bir diğer konu yine bir sosyal adaletsizlikle ilgilidir. Geçtiğimiz nisan ayında Manisa Milletvekilimiz Sayın Sakine Öz tüm sigortalı kadın çalışanların doğum borçlanması hakkından yararlanması için kanun teklifi verdi. Kendi namına çalışan BAĞ-KUR'lu kadın çalışanlarımızın da doğum borçlanması yapabilmesi için teklif sunuldu. Bugün, ülkemizde ilgili kanunlar gereği SSK'ya kayıtlı çalışan kadınlar doğum yaptıklarında ve dolayısıyla çalışma hayatı ve sosyal güvenceden yoksun kaldıklarında bu süreyi borçlanma yoluyla telafi edebilirken aynı hak BAĞ-KUR'lu kadınlar için tanımlanmamakta. Dolayısıyla, doğum borçlanmasının sadece SSK'lı kadınları kapsaması en başta fırsat adaletsizliği yaratmaktadır. Konuyla ilgili gerekli adımların bir an önce bu Meclis tarafından atılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan önceki gün gerçekleştirdiği konuşmada "Kasımpaşa'da sabah güneş doğmadan hastaneye gider, kuyruğa girerdim." diyor. Ama, bugün görüyoruz ki Beyoğlu'da 2'si aile sağlığı merkezi başta olmak üzere 69 sağlık biriminin 11'i aylardır boş bulunmakta. Taksim İlkyardım Hastanesi kapatılmakta. Milyonlarca kişinin yaşadığı Beyoğlu ve Kasımpaşa'da acil servis bulunmamakta. Yine, Sayın Başbakan aynı konuşmasında "Geçmişte acil servislerde dahi hasta kardeşime yeterince ilgi, şefkat göstermediler." diyerek doktorları hedef göstermekte. Bugün Evrensel gazetesinde çıkan şu başlığa bir bakın, tespitler içler acısı, yazılanlar aynen şöyle: "Acildeki doktorlar bir günde 2.500 hastaya bakıyorlar. Randevu sistemi birçok yerde işlemiyor. İnsanlar acile akın ediyor. Sağlıkta şiddet had safhada, doktorlar kaçabilmek için pencereye yakın oturuyor. Ankara Tabip Odasının verilerine göre sadece on ayda 7.773 şiddet vakası yaşanıyor. Buna rağmen, sistemin sorumlusu olarak tabipler gösteriliyor. Doktorlar yoğunluktan on beş yirmi dakikalık yemek molasına bile çıkamıyor." İşte sağlıkta gelinen son nokta bu.

17 Aralık operasyonuyla ipliği pazara çıkan Hükûmetin kaos içindeki ülkemizi bu tür yalanlarla idare etmekte olduğunu görmekteyiz.

Hükümet Tüm Uyarılarımıza Rağmen Gülsuyu'na Kulak Tıkamaktadır

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 63. Birleşim

18/Şubat/2014

18/Şubat/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; torba yasa teklifinin 33'üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Konuşmama başlamadan önce, Maltepe Gülsuyu Mahallesi'nde aile içi şiddeti önlemeye çalıştığı esnada bıçaklanarak şehit olan polisimiz Mehmet Emin Aydın'a rahmet, yaralı polis Koray Albayrak'a acil şifalar dilerim.

Anadolu Yakası'nın bu en güzel mahallesi bütün basın toplantılarımıza, Meclis konuşmalarımıza, önergelerimize rağmen görmezden gelinmektedir. Eroin ve arazi mafyası her gün yeni bir vukuat işlemektedir. En son, geçen hafta perşembe akşamı bir muhtar adayımız, güpegündüz dükkâna gelinip “Sen bizden habersiz nasıl aday olursun?” denilerek ayaklarından vurulmuş, çok zor bir operasyon neticesinde hayati tehlikeden kurtulmuştur. Failler yine elini kolunu sallayarak dolaşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yine, içi doldurulmamış, keyfiyet esasına dayalı bir torba yasayla karşı karşıyayız. Gerek partimin gerekse diğer muhalefet partilerinin görüşü, halkın temsilcilerinin fikirleri hiçe sayılarak hazırlanan bu yasa asla halkın yararına olmayacaktır. Komisyonlara da sunulan tekliflerimiz bir bir reddedilmektedir.

Şimdi, bu tasarıyla Biruni Üniversitesine 6 adet fakülte kuruluyor. Bunlardan biri de diş hekimliği fakültesi. Bakınız, ben bir diş hekimi olarak mesleğimizin ve meslektaşlarımızın sorunlarını defalarca dile getirmeye çalıştım. Avrupa Birliği normlarına erişeceğiz diye inanılmaz derecede fakülte açılmaktadır. Şu anda 54 tane diş hekimliği fakültesi bulunmaktadır fakat öğretim üyesine ulaşılamamaktadır. Yıllık mezun sayımız 2.500'dür. Zaten, muayenehanelerden hizmet alımıyla ilgili Hükûmetin bir çalışması yokken bu alana yeni fakülteler açmak işsiz diş hekimleri yaratmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Bir diğer konu yine bir sosyal adaletsizlikle ilgilidir. Geçtiğimiz nisan ayında Manisa Milletvekilimiz Sayın Sakine Öz tüm sigortalı kadın çalışanların doğum borçlanması hakkından yararlanması için kanun teklifi verdi. Kendi namına çalışan BAĞ-KUR'lu kadın çalışanlarımızın da doğum borçlanması yapabilmesi için teklif sunuldu. Bugün, ülkemizde ilgili kanunlar gereği SSK'ya kayıtlı çalışan kadınlar doğum yaptıklarında ve dolayısıyla çalışma hayatı ve sosyal güvenceden yoksun kaldıklarında bu süreyi borçlanma yoluyla telafi edebilirken aynı hak BAĞ-KUR'lu kadınlar için tanımlanmamakta. Dolayısıyla, doğum borçlanmasının sadece SSK'lı kadınları kapsaması en başta fırsat adaletsizliği yaratmaktadır. Konuyla ilgili gerekli adımların bir an önce bu Meclis tarafından atılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan önceki gün gerçekleştirdiği konuşmada “Kasımpaşa'da sabah güneş doğmadan hastaneye gider, kuyruğa girerdim.” diyor. Ama, bugün görüyoruz ki Beyoğlu'da 2'si aile sağlığı merkezi başta olmak üzere 69 sağlık biriminin 11'i aylardır boş bulunmakta. Taksim İlkyardım Hastanesi kapatılmakta. Milyonlarca kişinin yaşadığı Beyoğlu ve Kasımpaşa'da acil servis bulunmamakta. Yine, Sayın Başbakan aynı konuşmasında “Geçmişte acil servislerde dahi hasta kardeşime yeterince ilgi, şefkat göstermediler.” diyerek doktorları hedef göstermekte. Bugün Evrensel gazetesinde çıkan şu başlığa bir bakın, tespitler içler acısı, yazılanlar aynen şöyle: “Acildeki doktorlar bir günde 2.500 hastaya bakıyorlar. Randevu sistemi birçok yerde işlemiyor. İnsanlar acile akın ediyor. Sağlıkta şiddet had safhada, doktorlar kaçabilmek için pencereye yakın oturuyor. Ankara Tabip Odasının verilerine göre sadece on ayda 7.773 şiddet vakası yaşanıyor. Buna rağmen, sistemin sorumlusu olarak tabipler gösteriliyor. Doktorlar yoğunluktan on beş yirmi dakikalık yemek molasına bile çıkamıyor.” İşte sağlıkta gelinen son nokta bu.

17 Aralık operasyonuyla ipliği pazara çıkan Hükûmetin kaos içindeki ülkemizi bu tür yalanlarla idare etmekte olduğunu görmekteyiz. Gezi olaylarında öldürülen gençlerimize rahmet, gözü çıkarılan onlarca kişiye şifa dilemeyen Hükûmet, yine insanlarımızı kışkırtmak için yalanlara sarılıyor. Ülkemizi bölmek için kefen edebiyatı yapıyor. Eminim ki mitinglerde kefen giydirdiğiniz gençlerimizin ceplerinde evlerine gidecek otobüs paraları bile yok. “Camide içki içildi.” dediniz, müezzin gerçek dindar çıktı, yalanladı. Yetmedi, “Camide öpüştüler, ispatlayacağız.” dediniz, ispatlayamadınız. “Başörtülü bacımıza saldırdılar, taciz ettiler, bebeğine idrar yaptılar.” dediniz, kameralarla tespit edildiği kadarıyla o da yalan çıktı. “Faillerini bulun, lanetleyelim.” dedik, yüz kişiden birini bile bulamadınız. Son olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın ve çocukların her türlü şiddete karşı korunmasının Bakanlığın görevlerinden olduğu açıklamasını yaparak tacize uğradığı iddia edilen hanımefendiye sahip çıktığını, soruşturmaya ilişkin açılacak davaya müdahil olacağını bildirdi. Sayın Bakan keşke aynı şefkati Gezi olayları sırasında palalı saldırganın tekmelediği kadına, İzmir'de polisin saçlarından savurarak darp ettiği genç kızımıza da gösterseydi.

Bunları İnternet vasıtasıyla da sansürleyerek engellemeye çalışacaksınız ama Bahattin'e önlem bulamayacaksınız, İnternet'teki Bahattin size yetecek.

Teşekkür ediyorum.

Kredi ve Burs Sıkıntısını T.B.M.M.'de Dile Getirdim

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 58. Birleşim

05/Şubat/2014

05/Şubat/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türkiye'de her yıl on binlerce üniversite öğrencisi dikey geçiş sınavıyla öğrenimlerini ön lisans düzeyinden lisans seviyesine taşımaktadır. Bu öğrencilerin büyük bir kısmı da sınavı kazanabilmek için ön lisans eğitimi sonrası ara vererek ya dershanede ya da kendi imkânlarıyla çalışmak zorunda kalmaktadır. Ne var ki, sınavı kazanıp lisans programına geçtikten sonra Kredi Yurtlar Kurumuna başvuru yapıp öğrenim kredisi ve burs talebinde bulundukları zaman kendilerine ret cevabı gelmektedir. Nitekim, ön lisans sonrası öğrenime ara veren öğrencilerin sağlık sebebi dışında hiçbir koşulda burs ve kredi alamayacağı kurumun yönetmeliğinde de yer almaktadır. Liseden mezun olan bir genç, zaman sınırı olmaksızın üniversiteye girmeye hak kazandığında burs ve kredi imkânlarından yararlanabilirken binbir zorlukla eğitimine devam etmek için çabalayan bu ön lisans öğrencilerini teşvik etmek yerine aksine, geri ödemeli olan kredi dahi vermemenin gerekçesi nedir? Bir an önce bu yönetmelik değiştirilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

İnternette Paralel MİT mi? Yaratılıyor?

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 57. Birleşim

05/Şubat/2014

05/Şubat/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; 99'uncu madde üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Torba yasanın, 5651 sayılı Kanun'un ek 2'nci maddesinde yer alan metnin çıkarılarak yerine “Türkiye'de bilişim suçlarının engellenmesi ve bu suçlarla mücadelenin hızlı ve çabuk gerçekleşmesi için Adalet Bakanlığı bünyesinde Bilişim Savcılığı adı altında 40 savcılık kadrosu daha ihdas edilmiştir." şeklinde değiştirilmesini talep etmekteyiz.

Personel alımındaki belirsizlik keyfî uygulamalara yol açacaktır. Alınacak personel güvenlikçi olursa polis devleti olma yolunda atılan yeni bir adım daha öne çıkacaktır. Bu kadrolara getirilen dokunulmazlık zırhı son derece sakıncalıdır. Her yerde olduğu gibi, sanal alemde de polis devleti oluşacak, hukuk ayaklar altına alınacaktır. Sanal alemdeki baskı ve korku ortamı daha da fazlalaşacaktır. Yeni bir paralel MİT oluşmasının yolu açılacaktır. İlaveten, bu yolla istihdam edilecek personele verilecek ücretlerin ve başka diğer hususların Bakanlar Kurulu yetkisi altında olduğu ve ödenecek ücretin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre sözleşmeli statüde çalışan personelin maaşının 5 katını geçemeyeceği belirtilmektedir. Mevcut personelin 5 katı kadar maaş demek, yaklaşık 18 bin lira maaş demektir.

Değerli milletvekilleri, bugün partimizin altı ok ilkesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na eklenmesinin 77'nci yıl dönümüdür. Cumhuriyet Halk Partisinin ilkeleri olan cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık 5 Şubat 1937'de Anayasa'ya dâhil edilerek Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel nitelikleri olarak belirtilmiştir. Ne var ki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını engellemeye çabalayan ancak halkın sahiplenmesiyle bunu başaramayan bir hükûmetin cumhuriyetçiliği, ülkenin tüm sermaye varlıklarını dış mihraklara peşkeş çekerek kendi vatandaşlarını yabancılara muhtaç bırakan bir Hükûmetin milliyetçiliği; kendi gençlerine “3-5 çapulcu.” diyen, kindar-dindar diye ayrıştırmak isteyen, söylemleri ve icraatlarıyla Alevi-Sünni gerilimi yaratmaya çalışan bir Başbakan ve kendi emeklisini, işçisini, çiftçisini, astsubayını, uzman çavuşunu perişan eden, her 5 aileden 3'ünü yoksulluk sınırının altına iten bir politikanın halkçılığı; Anadolu'nun birçok köyüne hâlen yol, okul, hastane götürememiş, özelleştirmeyi her şeyin üstünde gören Hükûmetin devletçiliği; laikliğe aykırı her uygulamayı yapmayı kendi şiar edinmiş partinin laikliği; çağdaş, sosyal, hukuk devletini her ger gün geriye götüren bir Hükûmetin inkılapçılığı savunmasını beklemiyoruz zaten.

Değerli milletvekilleri, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, önceki gün partisiyle ilgili bir toplantıda, AKP Hükûmeti olarak attıkları her adımın, söyledikleri her sözün, yaptıkları her işin hesabını şerefle verdiklerini, kimin ne yaptığını yargının ortaya koyacağını, parti olarak bu işlerle en ufak bir ilişkileri olmadığını söyleme cesaretinde bulunmuştur. Bu açıklamalar ve sürekli dillendirilen paralel yapı söylemleri, bu işte parmağı olan kimseyi, makamı, titri ne olursa olsun kurtarmaya yetmeyecektir. Yolsuzluğun ve rüşvetin belgelendiği ses kayıtlarına her gün yenisi eklenmektedir. Şantaj adaletin içine dahi sızmıştır.

Devlet kim Sayın Başbakan? Paralel devlet kim Sayın Başbakan? Bu paraleller ne zaman türedi? Oğlunuz ifade çağrılınca mı savcılar paralel oldu? Gözaltılar bakanlarınıza ve ailelerinize dokununca mı paralel Emniyet müdürleri türedi?

2009'un Ocak ayında, Altındağ Belediyesinde, belediye başkan adayları tanıtım toplantısında “Türkiye'de hukuk var, demokrasi var, yerleşmiş bir sistem, oturmuş kurumlar var, kurallar var. Bu ülkede fikri hür, vicdanı hür savcılar var, hâkimler var.” diyordunuz. Yine, aynı tarihlerinde Ulaştırma Bakanı olan Sayın Binali Yıldırım, telefon dinleme eleştirilerine karşılık “Yanlış işiniz, yasal olmayan işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın, istediğiniz kadar konuşun.” diye fetva veriyordu. Tam beş sene sonra, o günün fikri, vicdanı hür savcıları bugünün paralelleri mi oldu? Sizler övdüğünüz savcıların bakanlarınız için yolladığı tezkereleri, fezlekeleri kırk gündür Meclise bile getiremediğiniz gibi, aklanma cesareti dahi göstermeyip geri yollama yoluna gittiniz. Beş yıldır zulümhanelerde tutsak ettiğiniz yurtseverlerin “Af değil, yargılanarak aklanmak istiyorlar.” demelerinden bile ders almadınız. 17 Aralık süreci bu ülkede çok şeyi değiştirdi. Bunun neticeleri günbegün daha net görülecektir. Şimdi, sizlerin dahi, laikliğin kıymetini anladığınızı geç de olsa görmekteyiz. Unutmayın, cesaret bulaşıcıdır ama korku da bulaşıcıdır. Korku denilen bulaşıcı hastalıktan dizleriniz titriyor ama az kaldı, sandıkta dersinizi alacaksınız.

Yeni bir paralel MİT'in yaratılmasına izin vermeyeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Özel İdarelerde Çalışan Taşeron İşçilerinin Durumunu Gündeme Getirdim

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 56. Birleşim

04/Şubat/2014

04/Şubat/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bilindiği üzere 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak yerel seçimlerle birlikte büyükşehir yasası gereği 29 il özel idaresi kapatılacaktır. Tüzel kişilikleri kaldırılan il özel idarelerinin personelinin her türlü taşınır ve taşınmaz malları ile hak ve alacak ve borçlarının ne olacağı kanunla belirtilmiştir. Ancak hizmet alımı kapsamında çalışan personelin akıbeti belirsizliğini sürdürmektedir. Örneğin İstanbul İl Genel Meclisinde hâlihazırda çalışan 64 şoför, 120 temizlik görevlisi ve 56 güvenlik görevlisinin 31 Mart itibarıyla hizmet sözleşmesi sona erecektir. Dolayısıyla sadece İstanbul'da 200'den fazla kişi iş akitlerinin feshiyle işsiz kalacaktır. Bu durumdaki personelin durumu ne olacaktır? Yeni bir kanun maddesi hazırlanması düşünülmekte midir? Çalışanlar önlerini görememektedir, kış günü kapı önüne konacaklardır. Verilen sözlere rağmen herhangi bir muhatap bulamamaktadır.

Teşekkür ediyorum.

Türkiye Gündemini ve AKP'nin Politikalarını Değerlendirdim

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı 24. Dönem 4. Yasama Yılı 55. Birleşim

30/Ocak/2014

30/Ocak/2014

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubu adına 40'ıncı maddedeki önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.

17 Aralıktan bu yana ülkemiz büyük bir kaos içinde. Bu bulunduğumuz durum da yarın çok fazla gelişmelere gebe görünüyor. Ben bu kürsüden yine sıcak gündemin gölgesinde kalanları ve gölgede bırakmaya çalışanları anlatmaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, çalışan tüm kesimlerin yaşadığı iş kazalarında 2013 yılında en az 1.235 işçi yaşamını yitirdi. Bu işçilerin maalesef 59'u çocuk işçi. Bir diğer önemli gerçek ise işçi ölümleri, sendikasız ve güvencesiz çalışma koşullarının hakim olduğu iş dallarında olmakta. Bugün sendikalaşma oranı en düşük seviyelerde. 11 milyon 500 işçimizin 1 milyonu ancak sendikalı, bu da ancak yüzde 10 etmekte.

Emeklilikte yaşa takılanların sesini bir türlü sizlere duyuramamaktayız. Kendileri de her türlü eylemi yapmakta ama bir türlü duyuramamakta. TÜRK-İŞ'in gerçekleştirdiği Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması'nın sonuçlarına göre ocak ayında 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması 1.099 lira. Buna karşılık belirlemiş olduğunuz asgari ücret, utanç verici bir şekilde, 846 lira. Gerçi Çalışma Bakanınız geçen yıl “800 lira büyük para, geçinilmez diye bir şey yok.” demişti ama gelsin, kendi geçinsin, nasıl geçinildiğini de bu millete anlatsın diyoruz.

Ekonomiyle övüneceksiniz, “IMF'ye borç verdik.” diye meydanlarda bağıracaksınız, “Yırtık ayakkabıyla siyasete girdik.” diyeceksiniz, ayakkabı kutularında milyonları saklayacaksınız, emeklinin, emekçinin, öğrencinin, yetimin hakkını çuvalla götüreceksiniz. Birçok haksızlıkla karşı karşıya bıraktığınız emeklimiz, emekçimiz, copladığınız gencimiz, şubatta en az 400 bin atama beklerken 10 bin atamayla geçiştirmeye çalıştığınız ve gemiciklerinizle uğraşırken alay eder gibi bu gemi maketlerini hediye olarak dağıttığınız öğretmenlerimiz, hatalı, şaibeli sınavlarınızla mağdur ettiğiniz, geleceğinden endişe eden milyonlarca öğrencimiz, evlat acısıyla baş başa bıraktığınız anne-babalarımız, sözde “sağlıkta reform” diyerek kaderine terk ettiğiniz, telefon başlarında beklettiğiniz hastalarımız, performans sistemiyle insanlıktan çıkardığınız sağlık çalışanlarımız, dinimizi kullanmanızdan bunalan Müslüman kardeşlerimiz, geç de olsa tehditlere karşı koymaya başlayan iş adamları, analarımız, babalarımız, artık dönen bu oyunu çok net görmüştür. Onlar sizi hiçbir şekilde affetmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, Başbakanınız “Bize Şam'ın, Bağdat'ın duaları yeter.” diyor. Hangi Şam'dan, hangi Bağdat'tan bahsediyor? Amerika'nın sözde demokrasi ve refah getirmek için girdiği, aslında petrol için girdiği ama onca yıla rağmen, her gün bomba seslerinin yükseldiği Bağdat mı? Yeni Osmanlıcı dış politikanız yüzünden sırt çevirdiğiniz ve harap olmasına destek verdiğiniz Şam mı? Sizler, 1,5 milyon Müslümanın öldüğü Bağdat'tan da Şam'dan da ve bu ülkenin evlatlarından da ancak ve ancak Pensilvanya'dan aldığınız türden dualar alırsınız. “Kefenimizi giydik de geldik.” diyorsunuz ya, siz bu saatten sonra Gezi'de kefene soktuğunuz gençler yüzünden ancak ve ancak ah alırsınız. Kefen giymenin ne demek olduğunu, sizin adlarını bir kere bile ağzınıza almadığınız, rahmet dileyemediğiniz 7 gencimizin anaları, babaları bir anlatsın. “Bugüne kadar evladından hırsızlık öğrenen baba görmedim, hırsızlık babadan oğula geçer. Babamın oğlu olsa yolsuzlukla mücadeleden prim vermeyiz.” nutukları atan Sayın Başbakan, kendi oğlunu, savcılıkta ifadeye çağırıldıktan günler sonra, onu makam aracında dokunulmaz edasıyla kamuoyunun önüne çıkarmıştır. Sizin evlatlarınız, göz bebekleriniz kıymetli de bu ülkenin diğer çocukları, hapishanelerde işkence görenler, hâlâ Gezi'den tutuklu olanlar, tutuklu ana-babalarını görmek için cezaevi yollarını aşındıranlar evlat değil mi?

Haksız yere, bu ülkenin aydınları, gazetecileri, yazarları bir bir hapishanelere atılırken, rektörler gece operasyonlarında evlerden toplanırken siz yargıdaki seçimlere “Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor, verdikçe veriyor.” demiştiniz. Size bu kumpasçı organizasyonu, buralarda defalarca anlaşmıştık. O zamanlar, devleti ele geçirme ortak hedefinizdi ve kol kola güzel güzel ilerliyordunuz. Başbakan Yardımcınız “Biz olmazsak cemaatler de olmaz.” diye tehditler savuruyor. Neredeyse “Biz olmasak din de olmaz, ezan susacak, camiler yıkılacak.” diyecek ama dili varmıyor bir türlü.

Sosyal medyada gençler “Siz gidin de bu paralel devlet, karanlık çete, gizli örgüt, virüs, Haşhaşi diye nitelendirdiğiniz cemaat de gitsin hayırlı bir iş yapmış olursunuz.” diyorlar.

Tasarım ve kodlama Şansal KANTARCI, 2013